Atatürk'ün aşkı Fikriye
Fikriye kimdir?
Fikriye Atatürk’e aşık mıydı?
Atatürk’ün Fikriye’ye verdiği değer…
Atatürk’ün gizli aşkı Fikriye’miydi?
Bütün bu bilinmeyen sorulara Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok bakın nasıl açıklık getiriyor.
Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok Anlatıyor;
Sponsor Bağlantılar
Fikriye Hanım, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın ikinci kocasının kardeş çocuğu idi. Bir aile yakınlığı olduğundan, Fikriye, zaman zaman Zübeyde Hanım’ın yanında kalıyor ve tabii Mustafa Kemal Paşa ile birlikte bulunuyormuş...
Akaretler’deki evlerinde hemen hep bir arada bulunmuşlar. Zübeyde Hanım Fikriye’yi sever, ama kızı Makbule, nedense Fikriye’den bir türlü hoşlanmazmış!.. İkide bir kapışırlar, Zübeyde Hanım araya girer, Fikriye bir süre evden uzaklaşır, sonra yine birlikte olurlarmış...
Bu arada Fikriye’yi bir Mısırlı zengin istemiş... Ailesi düşünmüşler, taşınmışlar, sonra vermişler Fikriye Hanım’ı... Fakat Fikriye, Mısırlıların hareminde yaşamaya bir türlü razı olmamış.. Bir süre beraberlikten sonra, Mısır’dan ayrılmış ve İstanbul’a gelmiş... İstanbul’a geldikten sonra yine Akaretler’deki evde birlikte yaşamaya başlamışlar...
O sıralar Mustafa Kemal Paşa da İstanbul’da olduğu için, hep beraber oldukları da olurmuş... Şişli’deki evin işlerini de el altından uzun bir süre, Fikriye çekip çevirmiş...
Kuvayi Milliye’yi örgütlemek ve yurdun üstüne leş gibi uzanan Yunanı denize dökmek için Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya geçince Paşa’nın çamaşır, yatak, çarşaf gibi kirlileri yıkayacak, elbiselerini ütüleyecek birine ihtiyacı olmuş...
Eli bu işlere yatkın Bekir Çavuş adlı biri vardı; bütün bu çeşit ev hizmetlerini o görürdü. Ben Ankara’ya geldiğim zaman bu işlerde Bekir Çavuş’u buldum.
Mustafa Kemal Paşa’nın Selanik günlerinden dostu Mithat Bey vardır, Ankara’ya geldi.
Paşa ile çok yakın arkadaşlığı olduğu için, bir ara kendisine ev işlerini çekip çevirecek bir kadına ihtiyacı olduğunu hatırlatmış. Paşa da adam bulamadığını söyleyince Mithat Bey, “Niçin Fikriye’yi Ankara’ya getirtmediğini” sormuş. Gerçekten Fikriye, biçilmiş kaftan gibi bu işe uygun kadındı. Mithat Bey, bunu kendisine iş edindi ve bir gün Fikriye Hanım’la birlikte Ankara’ya çıkageldi.
Bu gelişi Mustafa Kemal Paşa’dan başka herkes yadırgadı. Bunca erkeğin arasında tek bir İstanbullu kadının barınabileceğine, hiçbir Allah’ın kulu inanmıyordu. Hele Bekir Çavuş, ateş püskürmekteydi!.. O zamana kadar Mustafa Kemal Paşa’nın bütün işlerini o yürütürken, bir kadının gelip işlerini elinden alması ve oğlu gibi bağlandığı Mustafa Kemal Paşa’dan kendisini uzaklaştırması benimsenecek iş değildi!.. Kıyametler koptu. Ben kendi kendime bu Fikriye Hanım’ın bir süre sonra İstanbul’un kısa yolunu sormaya başlayacağına inanıyordum...
Fakat olaylar hiç de beklediğimiz gibi gerçekleşmedi...
Bir kere Fikriye Hanım, Bekir Çavuş’u işinden uzaklaştıracağına, Bekir Çavuş’un emrine girmiş göründü. Bekir Çavuş, çoktandır arayıp da bulamadığı yardımcıyı görünce, Fikriye’ye dört elle sarıldı. Sökükleri Fikriye dikiyor, yemekleri Fikriye yapıyor, bulaşıkları Fikriye yıkıyor; fakat sofrayı Bekir Çavuş kuruyor, sabah kahvesini Paşa’ya Bekir Çavuş götürüyor, Paşa’yı Bekir Çavuş giydiriyordu. Adeta Bekir Çavuş bir derece terfi etmiş gibi bir şey oldu…
…Fikriye kadınlar için ortadan az uzun, ince, kara gözlü, kara kaşlı, aydınlık yüzlü bir kadındı.
Güzelden fazla, alımlı idi…
İstediği zaman kişiliğini insana duyurur, istediği zaman odanın içinde varlığı bile fark edilmezdi.
Bu marifet, çok az insanda, hele çok az kadında vardır. Paşa’nın yalnız ihtiyaçlarını karşılamıyor, ona arkadaşlıkta ediyordu. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, çeşitli zamanlarda, özellikle sabahları Fikriye’yi yanına alarak yürüyüşe çıkar ve bu yürüyüşlerden çok hafiflemiş olarak dönerdi.
…Velhasıl Fikriye Ankara’nın çorağında açmış bir akgül gibiydi… Herkes onu görüyor, beğeniyor, fakat kimse koklamaya ve koparmaya cesaret edemeden, ona saygı ve sevgi ile bakıyordu…
…savaş günlerinin bütün mahrumiyetlerine, tehlikelerine, heyecanlarına, fırtınalarına rağmen; Çankaya, Fikriye Hanım’ın sayesinde hiç güneşsiz kalmadı!..
Sponsor Bağlantılar
Ama, Türk ordularının İzmir’e varmasıyla birlikte, Fikriye Hanım’ın Çankaya’ya kocaman bulutlar yığılmaya başlamış... Önce kadınsı bir sezgiyle İzmir’den kuşkulanmış; hele Latife Hanım’ın adı gazetelere geçince, Fikriye Hanım’lı Çankaya, sofrasız akşamlar yaşamaya başlamış!..
Zaten halkın, “ince hastalık” dediği ciğer tüberkülozu çekiyordu...
Bu olayların getirdiği keder ve endişe, hastalığı daha da kamçıladı. Münih’te bir sanatoryuma tedavi için gönderildi...
Dönüşünü, Çankaya’ya kabul edilmeyişini, beni arayışını ve Çankaya’dan dönerken, faytonda kalbine bir kurşun sıkışını anlatmaya dilim varmıyor...
Bugün düşünüyorum da, Latife ortaya çıkmasaydı, acaba Fikriye için Mustafa Kemal Paşa ile evlenme ümidi var mıydı?.. Hayır, böyle bir ihtimal yine de yoktu, sanırım...
…Bugün, bütün duygulardan sıyrılmış olarak olaylara bakabildiğim için, düşüncelerimin daha doğru olduğu muhakkaktır. Fakat, o günlerde de olaylara bakışımda büyük yanılgılar olmadığını görmek, bana zevk ve güven veriyor. Bu gerçekçi bakışı da kendime değil Mustafa Kemal Paşa’ya borçlu olduğumu biliyorum…
Hiç yorum yok: